Önce olur olmaz her şeye fetva veren Diyanete soralım, Müslümanlar Müslümanlara karşı savaşa giriyor, diyecek bir şeyiniz yok mu?
Yoksa, bilelim.
O halde başka soru soralım. Bilindiği üzere lazer ışını tekniği tıp alanında kullanılmaya başlandı, lazer ışınını bıçak gibi kullanılıp, tümör, göz retinası, kıl kökleri temizleniyor. Ancak lazer bıçak gibi kesip bir yana koymuyor, lazer ışınıyla buharlaştırıyor.
Peki buharlaşan bu tümör nereye gidiyor? En yakınındaki doktorlar soluyarak yiyor. Sıkı bir havalandırma varsa yan apartmandakiler soluyarak yiyor.
Tümör yemek solumak dinimizce caiz midir? Değilse.
Bu kadar çoğalmış yandaş yazar bu kadar sıçramış ekran tümörlerini hangi İslami yöntemlerle önüne geçebiliriz?
Bir cevabınız yoksa, ben eski usül ameliyatıma devam edeyim.
Yazar Fehmi Koru ve Ahmet Kekeç muhafazakar yazarlar savaştan yana polemiği üzerine savunma yazıları yazıp, biz de okuyoruz savaştan yana kimseyi göremedik, varsa da birkaç kişi. gibi dediler, bence de teknik olarak doğru söylemişlerdir, ancak, digitürkün 36, 38, 39, 40 nolu kanalları yıl boyunca sabahlara kadar bırakın savaşa desteği Suriyenin PKKsı sayılan Suriyeli muhalifleri ekrana çıkartıp ağızlarına geleni söylettirmediler mi? Türkiyenin Suriyeye savaşmaktan başka hiçbir seçeneği kalmadığını sabahlara kadar halkımızın üstüne kusmadılar mı?
Hadi hepsini geçin, Yeni Şafak Gazetesinden ve yandaş TVde haftalık programlar da yapan ayrıca her tartışma programına maydanoz olan mesela Yasin Aktay ismini bilmiyorlar mı, arkadaşları değil mi, bu arkadaş üstelik bilmem ne stratejist araştırma ne boksanın başı değil mi?
Bu arkadaş dindarlıkta Müslümanlıkta İslamcılıkta ve Suriyeye savaşta şaka değil hemen her gün birden çok çıktığı medya kanallarında mangalda kül bırakmış mıdır?
İşte bugünkü eğlence nesnemiz bu arkadaştır, çünkü bugünkü yazısında, Habervaktim sitesinin Nagehan Alçıya yaptığı saldırıyı kınarken Nihat Genç ismini kullanmış ve Nihat Gençi Habervaktime benzetmesi yakıştırması suçlamasında bulunmuştur.
Nagehan Alçı bir buçuk yılı aşkın süredir ODA TVye iftiralar atmıştır, bugün bu iftiraların hiç biri tutmamıştır, defalarca kendisini ispatlamaya davet ettik, edemedi, belge dedik, koyamadı. Bu densiz gücünü cesaretini nerden aldığını bilmediğimiz iftiraları yetmezmiş gibi bir de boyuna posuna bakmadan Atatürkü ekranlardan diktatör diye bağırmıştır ve bizim de elimiz armut toplamıyor deyip, Nagehan Alçıyla dalgamızı geçtik, elimize ağzımıza sağlık, geçmeye devam edeceğiz.
Nagehan Alçı iftiralarını ispatlamadığı sürece mizah nesnemiz olmayı sürdürecektir, onu koruyan kollayan yandaş yazarlara ve özel yetkili savcılara duyurulur.
Yandaş yazar Yasin Aktay Nagehan Alçıyı kollamak destek vermek istiyorsa, verir, onun bileceği iş. Ancak, Nihat Genç adını kullanırken ve Nihat Genç ismiyle habervaktimi yan yana getirmesi asla cevapsız kalmaz, biz Orhan Pamuklar Elif Şafaklar gibi medyanın allayıp pullayıp boyalayıp meydane sürdüğü yazarlardan değiliz, biz bu şöhreti tek başına galeyan ve linçlerin ortasında kafamızı eğmeden yumruklarımızla dövüşe dövüşe edindik.
Nagehan Alçıyı sahiplenen bu yandaş yazara öncelikle yirmi yıldır .ötünden ayrılmadıkları Nuray (Mert) ablalarına niye niçin nasıl neden sahip çıkamadıklarını çıkmadıklarını hatırlatarak söze başlamak isteriz, haysiyetlerinin koltuk altı kılları kadar bir değeri varsa şayet.
Niçin Nuray Merte sahip çıkamadılar ve neden Nagehana sahip çıkabiliyorlar? Sebebi güzellik yarışması değil, sebebi Nagehan Alçının yukarda bahsi geçen iftiraları bir tetikçi gibi kullanıp iktidarlarına büyük katkılar sağlamasıdır.
Kardeşlerim bu biçimsiz nesneyi neresinden büküp buruşturayım ya da birkaç tekme tokatla mı yetineyim, ama ne zamandır yamultmak için bekliyordum.
Tarihte en ölümcül siyasi sakatlıklar din ve savaş başlığını taşır.
Dinlerin ölümcül kafa darbesi kalıcı beyin hasarı almasına sebep, dinin dindarın elinde yalın kılıç Müslüman kardeşlerinin kellesini kopartıp hatta mızrakların üstüne takmasına varacak vahşete İslamı ortak etmesidir, tarihlerden ve özelde İslam tarihinden çıkartılması gereken en trajik ders budur.
Hem Pensilvanyadaki hocan gibi Allah deyip gözyaşı dökeceksin hem savaş makinesine komuta merkezinden katılacaksın ve biz de susacağız. Gerçek şu ki kapitalizmin de kadın biyolojisi gibi adet dönemi vardır ve kan dökmek zorundadır ve Amerika bu adet kanını bugünlerde temizletecek menzul miktarda İslamcı bulabilmektedir.
Kardeşlerim, müptezellik bu kadar mı bulaşıcı olur demeyeceksiniz, eşyayı, nesneyi iyi tanıyacaksınız, mesela insan eklemleri, diyelim omuzlar ve dizler kendi etrafında dönebilme becerisine sahip, yani dizinizi olduğu yerde çift tur döndürebilirsiniz, omuz eklemlerinizi de ya da omurgalarınızı.
Omurların dizlerin ve omuz eklemlerinin bu becerileri varken bunu yalnız birkaç sirk canbazı gösteriyle yapabilir, çünkü, eklemlerin bu yeteneklerini durduran bir acı, ağrı vardır. Yani kurban olduğum Allah dizlerinize fırıldak gibi dönme becerisi vermiş ama bir de yanına ağrı vermiş. Ağrının gücü dizinizle oyuncak gibi oynanmasını önler.
Eğer acınız, ağırınız yoksa, İslamı, Dini, Müslümanlığı istediğiniz şekilde fırıldak gibi döndürebilirsiniz. Ruhları koltukaltında ikamet eden insanlar koltukaltı bezleriyle gözyaşlarını karıştıran insanlardır tabii ki ağrı acı hissetmez.
Mesela bazı insanlar omurgaları hatta kafatasları kırıldığı halde yaralandıklarını anlamayacak kadar hissisizdirler, savaşlarda örneği çokça görülmüştür, kopmuş ayağını hissetmeden ateşe devam eden asker öyküleri gibi
Rezillikleriyle ağır yaralar almış felç olmuş bir çok yandaş görüyorum, ama hala yaralarını hissedemiyorlar, üstelik bu arkadaşın program arkadaşı bizim de arkadaşımız bir psikiyatrist, Erol Göka.
İnsanlar bazen insan formu içinde kaldırımda yürüyebilme becerisini kendi ruhi sağlıklarının yerinde olduğunun işareti sayarlar. Konuşabiliyorsa mesela o halde sağlıklı bir insan olduğunu varsayar. İşte insanın bu türü, ağır körlüğüyle haysiyet onur yaraları görmez.
Çünkü haysiyet ve onur yaraları ağır trafik kazaları gibi ortaya çıkmaz, bir biyolojik beyin, ciğer, yürek var, bir de manevi anlamlarıyla ciğer, beyin, kalp vardır.
Trafik polisi kaza yerine geldiğinde bir kırık çıkık görmez ve tutanağa geçirmez, ancak, travmanın izleri yıllarca sürer.
TV program arkadaşı Erol Gökadan öğrenmiş olmalıydı, ruhsal travma envanteri kırık çıkıklardan fiziki yaralanmalardan çok daha tehlikelidir.
Ancak yandaş İslamcı yazarlar için psikiyatrist görevini ortopedistler yerine getirir, ki, eğitim sistemi de bu yüzden söz ile uslanmayanın hakkı kötektir diye başlar.
Acı ağrı duymazlar ama ruhlarında taşıdığı her tümörün suçlusu olarak bizi görürler. Başları ağrıyorsa ABD-Sandoz doğum kontrolü haplarını azaltmaları gerekir, hayır, suçlusu yine biziz.
Buna tıp literatüründe aklı karışmış bağışıklık sistemi denir, yediği her şeyden aldığı havadan mikrop kapacak hale gelmiştir.
Bir zaman mastürbasyon için kendilerine laikler cumhuriyet ulus yurttaşlık gibi kavramları bulup yıllarca eğlenmişlerdi, şimdi cinsel boşalma yerleri Suriye, Esed.
Malum, cumhuriyet, yurttaş, ulus gibi kavramlar soyut kavramlardır, salla sallayabildiğin kadar, ama Suriye deyince Esed var, Putin var, çok başlıklı füze var, doğal gazın kesilmesi var, ekonominin çökmesi var
Yani soyut nesneler üzerine fantastik saldırılar düzenleye düzenleye maddi fiziki nesnel dünya gerçekliğini muhakemesini çoktan kaybetmişler.
Hem mahrem kapalı bir cinsel hayatı savunurlar hem Amerikayla her mevsim sevişme krizleri yaşıyorlar, ki, unutmayın, edilgen partnertlik cinsel tercihinizle alakalıdır, boyla posla alakası yoktur, ABDnin yatak odasından geçmiş ne sırım pehlivanlar gördü dünya gözleri.
Adama birey ol diyorsun güce tapınma diyorsun sadakatin bu kadar fazlası erotik fantezilerin konusudur diyorsun, takmıyor, tabii takmaz, onbin yıllık uygarlık kültürüyle milyon yıllık maymundan kalma genetik mirası üstümüzden atmak kolay değil.
Bu yüzden sosyalistlerin İslamcılara hep bir üstün tarafı olmuştur, çünkü sosyalistler ne denli bilinç sahibi olsalar da hayvan yanlarının canlı canlı içlerinde yaşadığının hiç değilse farkındadırlar.
İşte bu yüzden her bulduğu boka Latince ad veren bilim adamları hayret öküze hala öküz der.
Kapalı cemaat odalarının küflü odalarında. Bugünlerde tahta kasalarda nemli odalarda büyütülen kültür mantarları gibi, kültür İslamcıları hızla büyüdü. Kasalar dolusu kültür mantarlarının bahçıvanları kasaların önünde yurttaşlığa ulusa cumhuriyete küfredin der, Suriyeli Müslümanlarla savaşın der, kültür mantarları hızla kasa kasa ekranlarda medyada boy verir
Karanlık nemli küflü odalarda kültür İslamcısı yetiştirmekle olmaz bu işler, uygarlık zor zanaattır, açıklık, görünür olmak, ortada olmak her şeydir, büyük açık meydanların insanlara en görünen yerde olması bundandır, şehir insana güven versin diye, içiniz rahatlasın diye.
İslamcıların hoplayan zıplayan hareket eden her şeyi yasaklamasının sebebi mutluluku hoplamak zıplamak hareket etmek sanmalarıdır.
Kardeşlerim, öyle ki mesela içimizde en hareketli yaratık fareleri hiç sevmeyiz, üstüne en tiksindiğimiz hayvanların başında gelir.
Aslında ormandan çıktığımız günden beri cinsel yaşamımız ve yiyecek rejimimiz, giyinme ve pişirme dışında öz olarak hiç değişmedi. Ama ormandan çıktığımız günden hiç değişmeyen duygularımızın başında fare yılan tiksintisi gelir.
Fareden yılandan tiksinmemiz görüntüsü mü? Hayır, Sinsi oluşları, nerden ne zaman çıkacakları belirsiz oluşu. Ve gözlerimizin kontrol edemediği hızları oluşu
Fare ve yılanın kaçışına kayboluşuna dahi sevinmemiz gerekirken tiksintimiz sürer, sebebi, takip etmek imkansız ve tahmin edilemez hızları gözden kayboluş özellikleri vardır.
Her an yatağımıza girebilirler her an yemeğimizin içine dahi girebilirler her an ağaçta yaşadığımız günlerden kalan en büyük korkumuz ağzımıza mahrem kanamalı yerlerimizin içine sinsice girebilen böcek gibidirler.
Meydanlara ve açık alanlara kaçış sebebimiz budur, bir mutluluk tarifi yapan her filozof eksik kalır, ama mutluluğun ilk kelimesine şurdan başlayabiliriz, açık olacak, görünür olacak, gözümüzün önünde olacak, herkes bilecek, sinsi olmayacak, güvensiz olmayacak, bizi en zayıf zamanımızda uykumuzda, mahremimizde yakalamayacak.
Yani bizi ormandan açık alanlara doğru kaçıran bütün bu tehlikeleri yasayla mimariyle hukukla bir düzene sokabilirsek, uygarlıktan söz edebiliriz.
Yoksa bu farelerle insanlığın baş etmesi mümkün değildir, çünkü bu bir uygarlık sorusudur. Fareleri maymunları kedileri, Amerikalılar bazen uzay mekiğiyle uzaya gönderir, bazen kendi kardeşlerini öldürmeye savaşa, bazen de onlardan savcı, gazeteci yapıp, ulusun yurttaşların, cumhuriyetin, siyasi ve sosyal eşitliklerin üstüne salar.
Bu yüzden kaç zamandır insan üzerine düşünmeyi unuttuk, etnik çatışma yüzünden. Bu yüzden insan üzerine düşünmeyi unuttuk, Müslümanlarla savaş yüzünden. Bu yüzden kaç zamandır insan üzerine düşünmeyi unuttuk, Katar Suud şeyhlerinin dolarları yüzünden. Bu yüzden kaç zamandır insan üzerine düşünmeyi unuttuk, mezhep kavgaları yüzünden.
Bu adı geçen yandaş kardeş ve arkadaşları beni otuz yıldır tanır, arkadaşları fikirdaşları bana Hrantın katili dedi sustular. Arkadaşları fikirdaşları bana deli dedi sustular. Arkadaşları fikirdaşları gazetesinde ana avrat küfretti sustular. Arkadaşları fikirdaşları bana El Kaidenin Türkiye Lideri diye akıl almaz iftiralar attılar sustular. Üç ayrı TVden kovuldum sustular. Arkadaşlarım içeri hukuksuzca atıldı sustular
Peki ne zaman konuştular, dünyalar güzeli kraliçeleri Nagehan Alçıya laf söylemişim, ah böyle dinsizlik böyle kafirlik böyle sapıklık olur muymuş muş muş, işte şimdi konuştular.
Bir dogma uğruna, sadece kendi zavallı hayatlarını değil, inanç diye sarıldıkları her şeyin anlamlarını belirsiz tarihe kadar iptal ettiler, sadece yanlış yerde büyümediler, genetiğiyle oynanmış tohumların aynı yolundan ülkemize İslam diye diye sızdılar.
Nihat Genç
Odatv
Nihat-GENC.com
http://www.nihat-genc.com/nihatgenc/yazlar/325-yandas-ve-savas
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle